2 Mayıs 2019
2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı etkinlikleri kapsamında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İbn Haldun Üniversitesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü iş birliğiyle düzenlenen “Prof. Dr. Fuat Sezgin Anısına İslâm Sosyal Bilimler Tarihi Paneli” İstanbul Üniversitesi Doktora Salonu’nda gerçekleştirildi.
Selamlama konuşmasını yapan İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz, Fuat Sezgin Yılı’nda düzenlenen en önemli etkinliklerden biri olarak nitelendirdiği panelin, Fuat Sezgin anmalarına örnek olması temennisinde bulundu.
İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Kaya’nın “İslâm Felsefe Tarihi” başlıklı konferansıyla başlayan program, Prof. Dr. Zekeriya Kurşun yönetimindeki panel ile devam etti.
“Fuat Sezgin medeniyet tarihimize ömrünü adamıştır”
Konuşmasında İslâmiyet öncesi Arap toplumlarıyla sonrasını karşılaştıran Prof. Dr. Mahmut Kaya; sadece güçlü bir sözlü geleneğe sahip olan İslâmiyet öncesi Arap toplumlarının yüzyıllarca eğitim, yönetim sistemi ve yazılı kültürü geliştirmeden serazat bir yaşam sürdürdüklerini, İslâm’ın doğuşuyla birlikte ise medeni bir toplum oluşturulduğunu kaydederek, “Kendi başına buyruk kabileler şeklinde yaşayan, kan davalarının sürdüğü bu toplumdan İslâm sadece 23 senede medeni bir toplum oluşturmayı başarmıştır. Dolayısıyla insanlık tarihinin en büyük inkılâbını gerçekleştirmiştir. Bunu Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in örnek şahsiyetiyle yapmıştır. İnsanlığa örnek bir sahabe nesil ortaya çıkarmak başlı başına bir mucizedir.” dedi.
Asr-ı Saadet dönemindeki Müslümanların Kur’an-ı Kerim’in mesajını doğru anlamak ve insanlara tebliğ etmek için dile büyük bir önem verdiklerini, 2. yüzyıldan itibaren başlayan dini ilimleri yazma hareketinin 19 tane fıkıh ekolü doğurduğunu söyleyen Prof. Dr. Kaya, geniş fikir serbestisi sayesinde İslâmi ilimlerde büyük gelişim kaydedildiğinin altını çizdi.
İslâm dünyasında 2. yüzyılın ortalarında matematik, geometri, astronomi, botanik, zooloji gibi akli ilimlerde başlayan gelişim ve ilk filozofların verdikleri eserler sayesinde dünyada rakipsiz bir medeniyetin oluştuğuna dikkati çeken Prof. Dr. Kaya, Fuat Sezgin’in medeniyet tarihimizi bugüne aktarmaya ömrünü adadığını dile getirdi. 13. yüzyılda akli ve dini ilimlerde başlayan duraksama sürecine, 17. yüzyılda Batı’da yaşanan devrim de eklenince bilim dünyasındaki hâkimiyetin Batı’ya geçtiğini hatırlatan Prof. Dr. Mahmut Kaya, bugün sosyal bilimler alanına yeterli ilgi gösterilmemesi nedeniyle sosyal bilimlerin toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlandığını ifade etti.
Açılış konferansının ardından başlayan panelde, FSMVÜ Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, İslâm sosyal bilimler tarihinin Müslümanlar nezdinde yeterli düzeyde tartışılmadığını vurgulayarak, alana tek başına büyük katkı sunan Prof. Dr. Fuat Sezgin’in Batı ile İslâm medeniyetini yüzleştirdiğini, Türkiye ve İslâm dünyası için bir marka olduğunu söyledi.
“İslâm edebiyatlarının ana kimliği şiir edebiyatı olmasıdır”
“İslâm Edebiyatları” başlıklı bir konuşma gerçekleştiren Rektörümüz Prof. Dr. M. Fatih Andı, İslâm edebiyatlarının hem tarihsel hem de coğrafi derinlik açısından geniş bir şemsiye altında toplandığını, Hint, Urdu, Boşnak, Çeçen gibi pek çok Müslüman topluluğun edebiyatlarının bu şemsiye altına yer aldığını, ancak ana omurgayı sırasıyla Arap, Fars ve Türk edebiyatının oluşturduğunu dile getirdi.
Arap edebiyatının İslâm edebiyatlarının en eski ve sürekli kendisine atıf yapılan hazırlayıcı edebiyatı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Andı, “Klasik kaynaklara baktığımızda Arap edebiyatı aslında bir şiir edebiyatıdır. İslâm edebiyatlarının ana kimliği şiir edebiyatı olmasıdır. Nesir vardır ama sanki ikinci dereceye düşürülmüştür. Nesrin öne çıkışı biraz daha modernleşme süreciyle kendisini gösterir.” dedi.
Arap edebiyatının “Cahiliye Devri”, “Asr-ı Saadet, Hulefa-i Râşidîn ve Emeviler Dönemi”, “Abbasiler ve Endülüs Emevi Dönemi”, “Modernleşme Dönemi” ve “19. Yüzyıldan Bugüne Gelen Ana Devre” olarak beş bölüme ayırarak incelemenin mümkün olduğunu kaydeden Prof. Dr. Andı, Asr-ı Saadet edebiyatın İslâm’ın varlık yorumunu ve ahlak öğretisini şiir ve edebiyat üzerinden kitlelere yayma misyonu üstlendiğinin altını çizdi.
Arap edebiyat tarihinin kronolojisini sunan Prof. Dr. Andı, 19. yüzyılda oryantalist ve modernleştirici söylemlerin ortaya çıktığını ve Kur’an-ı Kerim öncesi Arapçaya dönme projesinin devreye sokulduğunu belirterek, İslâmi birikimin yok edilmeye çalışıldığını ifade etti.
“İslâm tarih ve coğrafya çalışmaları yüzlerce ürün vermiştir”
“İslâm Tarih ve Coğrafyası” başlığında konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, İslâm medeniyetinde ilk asırlardan itibaren devlet ve toplum şuurunun sağlam temelleriyle tarih ve coğrafya bilimine dair önemli eserlerin meydana getirildiğini söyledi. Hz. Peygamber’in davet mektupları, anlaşma metinleri ve siyere dair sayfaların İslâm tarih yazıcılığının ilk ürünleri olarak değerlendirilebileceğini kaydeden Prof. Dr. Ak, şöyle konuştu:
“İslâm tarih ve coğrafya çalışmaları yaklaşık bin 500 yıllık tarihi süreç içerisinde üç kıta üzerinde, onlarca devletin tahtı altında, farklı tür ve bilim dallarında yüzlerce ürün vermiştir. Bu ürünler İslâm tarih ve coğrafyasının şekillenmesi ve kendine mahsus üslup geliştirmesinde etkilidir. İslâm medeniyetinde tarih ve coğrafya bilimleri yılların birikimiyle ilerlemiş, İslâm topluluklarının özelliklerinden etkilenerek yeni haller almış ve zenginleşmiştir. Müslüman tarih ve coğrafya bilginleri 8. yüzyıldan itibaren tercümelerle almış oldukları bilimsel altyapıyı merhum Fuat Sezgin’in de vurguladığı üzere çok daha ileri seviyeleri taşımayı başarmışlar ve 17. yüzyıla kadar bilimsel üstünlüğü koruyabilmişlerdir.”
“İbn Haldun eşitlikçi dairevi yönetim tarzını öneriyor”
“İslâm’da Sosyal Bilimler” başlığında konuşan İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk ise İslâmi ilimlerin insan davranışını farklı açılardan incelediğini, bu nedenle Batı’nın aksine daha kuşatıcı bir sosyal bilim anlayışı geliştirdiğini söyleyerek, sosyal bilimlere İbn Haldun’un kattığı değerler üzerinde durdu.
İbn Haldun’un sosyal evrimcilerin iddia ettiği gibi tarihin çizgisel bir şekilde ilerlemediğini, döngüsel olduğunu ortaya koyduğunu söyleyen Prof. Dr. Şentürk, “İbn Haldun’un döngüsel yönetim sistemi anlayışını Süleymaniye Kütüphanesi’nde kendi imzasının olduğu bir Mukaddime nüshasında gördük. Kendi eliyle çizdiği şekilde sekiz kurumun toplumsal düzeni ve devleti oluşturduğunu ifade ediyor. Bunlar hukuk, ordu, ekonomi, devlet başkanlığı, toplum vs. Tüm dünyada devlet piramit olarak çizilir. İbn Haldun ise eşitlikçi dairevi yönetim tarzını öneriyor. Bu, toplumun bütün kurumlarının eşit derecede önemli olduğu anlamına geliyor. Halkalardan bir tanesi koparsa sosyal düzen tamamen yıkılır. Osmanlı bunu uygulamıştır. Bence 7 asır yaşamasının sırrı bu siyaset dairesini benimsemiş olmasında yatıyor. Biz bu dairevi anlayış yerine Batı’dan piramit devlet anlayışını aldık ve onun sancılarını da hâlâ çekiyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“İslâm Sosyal Bilimler Tarihi Paneli” hediye takdimleri ve fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.