
22 Mart Dünya Su Günü etkinliği kapsamında Üniversitemizde değerlendirmelerde bulunan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Türkiye’nin temiz içme su kaynakları bakımından “su stresi” yaşayan ülkeler arasında olduğunu belirterek, “Kişi başına düşen yıllık su miktarımız 1340 metreküplere kadar düştü.” dedi.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Beyoğlu Belediyesi ortaklığında Haliç Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen 22 Mart Dünya Su Günü “Su ve Sürdürülebilirlik İlk Çağrı” programına Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Muhammet Balta’nın yanı sıra öğrenciler ve çok sayıda davetli katıldı.
Programın Beyoğlu’nda düzenlenmesini Taksim’in suyla ilişkili tarihi açısından çok anlamlı bulduğunu belirterek sözlerine başlayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Taksim’in İstanbul’un bütün sularının toplanıp, şehre dağıtıldığı tarihi bir merkez olduğunu hatırlattı.
“Su geleceğin en stratejik değeri olacak”
İslam inancında suyu kirletmenin hayatı kirletmekle eş değer görüldüğünü, suyun olmadığı yerde şehirden, medeniyetten söz edilemeyeceğini söyleyen Bakan Kurum, “Bugün dünyada denizlerin, akarsuların, göllerin hepsinin su miktarını topladığımızda 1,5 milyar kilometreküp suyumuz olduğunu görüyoruz. Bu miktarın da sadece yüzde 2,5’i içilebilir sudur. Asıl çarpıcı gerçek ise tatlı suların sadece 10 binde 2’sine erişebiliyoruz. Özellikle iklim değişikliğinin en önemli etkilerinden olan kuraklık ve yer altı sularının tükenmeye başlamasıyla su çağımızın ve geleceğin en stratejik değeri haline gelmiştir.” diye konuştu.
Son 60 yılda 3 milyardan 8 milyara ulaşan dünya nüfusu nedeniyle suya olan ihtiyacın her geçen gün arttığını, özellikle bilinçsiz su kullanımı ve küresel israf nedeniyle su kaynaklarının azaldığını kaydeden Bakan Kurum, “Bugün dünyada 3 milyardan fazla insanın suya doğrudan erişimi yok. Orta Doğu’daki nüfusun da yüzde 85’inden fazlası kıtlık koşullarında yaşıyor. Dünyada 2030 yılına kadar su kıtlığı seviyesi yüzde 40’lara kadar yükselecek. Önümüzdeki 10 yıl içinde insanlık küresel su kıtlığı hatta su savaşlarıyla karşı karşıya kalacak. Gençlerimizin ve çocuklarımızın hayatlarındaki en önemli gündemlerinden biri su olacak.” ifadelerini kullandı.
“Tasarruf mekanizmalarını daha etkin hâle getirmeliyiz”
Şehircilik kültürümüzün suyla ilgili yapılar bakımdan son derece zengin olmasına rağmen ülkemizin tatlı su kaynakları açısından “su stresi” yaşayan ülkeler arasında bulunduğunu kaydeden Bakan Kurum, “İklim değişikliğinin etkisiyle de kişi başına düşen su miktarımız 1340 metreküp olmuştur. Nüfus artışıyla bu daha da azalmaktadır. Bu noktada tasarruf mekanizmalarını daha etkin ve katılımcı hâle getirmeliyiz. Su ve sürdürülebilirliği birlikte yürütmeliyiz. Attığımız her adımı doğamızın ne kadar önemli olduğu, suyumuzun nasıl etkileneceğini bilerek atmak zorundayız.” dedi.
Kurum, Bakanlık olarak geri kazanılan suları sadece peyzaj alanlarında değil, içme suyu olarak da kullanmayı sağlayacak teknolojileri desteklediklerini ve tesisler kurduklarını anlatarak, tüm tesisleri, yeşil teknoloji ürünü olan biyorafineri tesislerine dönüştürdüklerinin altını çizdi. Tüm vatandaşların eşit şekilde suya erişimini sağlayacak altyapı çalışmalarını, yeşil altyapı projeleriyle daha da güçlendirdiklerini aktaran Kurum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasına taraf olma kararını tüm dünyaya duyurmasıyla ülkede tarihi bir süreci başlattıklarını bildirdi.
Yeşil Kalkınma Devrimi ve Net Sıfır Emisyon 2053 hedefleri doğrultusunda çok önemli adımlar attıklarını vurgulayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Türkiye’nin ilk iklim şurasını 1000’i aşkın uzman katılımcıyla düzenledik. Orada da özellikle su ve kuraklığa dair önemli adımları hep birlikte kararlaştırdık. Orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarına sebep olacak erozyon, sel, heyelan, çığ, kuraklık ve çölleşme gibi afet risklerine karşı adımlarımızı artırıyoruz.” dedi.
“İsraftan kaçınma sürdürülebilir olmayı sağlar”
İnsanoğlunun suyla kurduğu hayati ilişki nedeniyle “su hayattır” ifadesinin sıradan bir cümle olmanın ötesinde bir gereklilik ve bakış açısı da taşıdığın vurgulan Rektörümüz Prof. Dr. M. Fatih Andı şu değerlendirmelerde bulundu:
“Eskiler hayatı ve varlığı yapan dört unsur arasında suyu en başta saymışlardır. İlahi düstur da canlı olan her şey sudan yaratıldı diyor. Biz bu ilkenin eşliğinde, mensuplarının hayat akışı günde 5 vakit suyla arınan ve yenilenen bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim medeniyetimiz başka insan topluluklarının oluşturduğundan çok daha zengin ve çeşitli bir su kültürü meydana getirmiştir. Bu suyla tanışıklık ve yenilenme hâli bir başka ilke ile daha şekillendirilmiştir. O da israftan kaçınma ilkesidir. İsraftan kaçınma bizim su ile ilişkimizde sürdürülebilir olma imkânını sağlar. Su ile sürdürülebilir ilişkiler kurma ise bizim için hem hayati kullanımların devamlılığı hem de suyun sağladığı teknolojilerin sürdürülebilirliği anlamına geliyor.”
İnsanlığın gelişim çizgisi boyunca meydana gelen teknolojik gelişmelerin yaşam kaynakları üzerinde yarattığı olumsuz etkileri çokça düşünmek ve tartışmak gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Andı, “Bugün ve geleceğin en büyük sorununun su olduğunu biliyoruz. Bu soruna karşı tedbirli, teyakkuzda ve üretici olmak zorundayız. 22 Mart Dünya Su Günü “Su ve Sürdürülebilirlik İlk Çağrı” programımız da bu açıdan önem arz ediyor.” dedi.
“Suyu anlatmak bizim sorumluluğumuz olmalı”
Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız da inanç ve medeniyet anlayışlarında suyun hep ön planda olduğunu vurguladı. Suyun sadece özel günlerde değil her daim konuşulması gerektiğini söyleyen Yıldız, “UNESCO, 10 yıldan kısa bir süre içerisinde küresel su kıtlığı yaşanacağını belirtiyor. Dünyada 3 milyardan fazla insanın suya doğrudan ulaşımının mümkün olmadığını söylüyor. Bu nedenle gittiğimiz her yerde suyun faziletlerini, önemini anlatmalı, bunu bir sorumluluk olarak görmeliyiz.”
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Muhammet Balta ise yaşamsal kaynakları temiz tutmanın yanında ekonomik kullanmanın da önemine değindi.
Açılış konuşmalarının ardından Bakan Kurum, Beyoğlu Belediyesi’nin Metaverse platformunda açtığı meta müze deneyimine katıldı. Ayrıca Beyoğlu Belediyesi’nin Dünya Su Günü için ilk, ortaokul ve lise öğrencileri arasında düzenlediği resim ve kompozisyon yarışmalarında dereceye girenlere ödülleri verildi. Rektörümüz Prof. Dr. M. Fatih Andı tarafından da Bakan Kurum’a Fatih Sultan Mehmed hakkında yazılmış makaleler ve divanından oluşan iki ciltlik Fatih Sultan Mehmed Han kitabı hediye edildi.
“Doğanın farkında olmalıyız”
“Haliç Özelinde Su ve Sürdürülebilirlik” ile “Su Savaşları ve Su Projeleri” oturumlarında; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Prof. Dr. Ali Uyumaz, Doç. Dr. Abdullah Yinanç, Dr. Hayri Baraçlı, Güven İslamoğlu, Doç. Dr. Sabri Öz, Doç. Dr. Zeki Ünal Yümün, Dr. Vahit Ferhan Benli ve Dr. Hüseyin Arslan konuşmacı olarak yer aldı. Su kaynaklarının korunması ve iklim değişikliklerinin beraberinde getirdiği kuraklık gibi olumsuzluklara karşı alınabilecek önlemlerin değerlendirildiği panel “İlk Çağrı Sonuç Bildirisi” okunmasıyla sona erdi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, doğa konusunda alınacak tedbirlerin nüfus artışıyla orantılı olarak artması gerekliliğini ve sürdürülebilir yatırımlarla iyileşmenin mümkün olacağını vurguladı.
Doç. Dr. Abdullah Yinanç, İstanbul’da MS. 4. yüzyıldan itibaren başlayan su çalışmalarıyla ilgili genel bilgilendirmeler yaparak, Haliç özelindeki çalışmalar üzerinde durdu. Haliç’te 1996’dan sonra başlatılan dip tarama ölçümlerin uzun yıllar devam ettirildiğini belirten Yinanç, Beyoğlu Belediyesi’nin kirlenmenin çözümü için atacakları adımları anlattı.
Doğa aktivisti Güven İslamoğlu, insanın doğayla vahşi mücadelesinin bir sonucu olarak dünden bugüne devam eden çevre sorunlarının ancak yaşadığımız dünyanın farkına varılmasıyla çözüleceğine dikkati çekerek, “Afyonkarahisar’daki Karamık Gölü, oradaki kâğıt fabrikası nedeniyle kirlenmişti. Fabrika kapandı ve göl beş yıl sonra kendini yeniledi, suyu içilebilir hâle geldi. Doğanın beş yılda başardığını biz bu teknolojiyle neden çözemiyoruz? Çünkü fazla kirletiyoruz. Bir taraftan kirletip bir taraftan temizlersek sorun çözülmüyor. Farkında olmadığımız şeyi değiştiremeyiz, önce kirletici unsurları durdurmalıyız.” değerlendirmelerinde bulundu.
Doç. Dr. Zeki Ünal Yümün, Haliç’te gözlenen ağır metal ve organik madde kirliliklerinin kökeni ve Marmara Denizine etkisi üzerine yaptığı konuşmada; atık suların denize doğrudan veya dolaylı atılmasının önüne geçilmesi, arıtma tesislerinin kontrolü ve ileri artıma teknolojilerin kullanılması gerekliliği, gemi atıklarının ve tarımsal faaliyetlerde kullanılan ilaçların denetlenmesi ve üretim tesislerinde toksik maddelerin atık suya karıştırılmaması gibi çözün önerilerini de sıraladı.
MÖ 2500’lerden bugüne su savaşları
Tarihteki ilk su savaşlarının MÖ 2500’lerde Sümerlerden başlayarak günümüze uzandığını, gelecekte de medeniyetlerin belirleyicisinin su olacağını ifade eden Dr. Vahit Ferhan Benli, “Günümüzde su savaşları nasıl oluyor? Önce su yatakları ve havzaları işgal ediliyor. Göller ve temiz su kaynakları göğe doğru yükseliyor. Kalan topraklarda hasat yok edilirken düşen bombalarla insanlar göç yollarında tükeniyor. Tarihten bu yana 1297 adet su ile ilgili savaş var. Bu her yıl yaklaşık dört çatışmanın çıkması demek. Önümüzdeki 10 yıl içinde de su sıkıntısı bizim önümüze gelecektir.” diye konuştu.
Yapılan değerlendirmelerin ardından Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız İlk Çağrı Sonuç Bildirisini okudu.
İlk Çağrı Sonuç Bildirisi
Şehirde Su
Suyun Getirilmesi: BM Kalkınma Ajansı’nın da gündeme sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda son yıllarda aldığı “temiz suya erişim” ve suyun getirilmesi meselesinde, Cumhurbaşkanımızın İBB Başkanı olduğu dönemde olağanüstü bir çaba sarf edildiği insanlarımız tarafından bilinen bir gerçektir. İstanbulluların suyu evlerinde rahatça kullanmalarına olanak sağlayan her türlü yapılanmaların yeniden değerlendirilmesi ve gereken tedbirlerin alınması yönünde ikaz niteliğinde farkındalık oluşturulmuştur.
Suyun Depolanması: Su havzalarında ve depolama sahalarında su seviye ve kullanım gerekliliği mevsimsel değişimler göz önünde bulundurularak depolama ihtiyacı çözümü önerilmiştir.
Suyun Geri Kazanımı: Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin himaye ettiği “sıfır atık” projesindeki yaklaşıma benzer bir şekilde suda da “sıfır israf” anlayışı ile suyun geri kazanımı, gri suların kullanımı konusunda altyapıların geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Yağmur Sularının Kullanımı: İklim değişiklikleri ve küresel ısınmaya maruz kalan dünyanın gidişatına göre, 100 yıllık projeksiyonu ortaya koyacak projelerin yapılması ve bu alanda büyük veri, yapay zekâ ve derin öğrenme algoritmalarının çalıştırılması ile dinamik politika üretici çalışmaların yapılması ve bu alanda yapılan araştırma ve geliştirmelerin desteklenmesi gerekliliği vurgulanmıştır.
Atık Sudan Oluşacak Çamurun Geri Kazanımı: Atık suların ve her türlü oluşacak çamurun geri kazanımı noktasında da tesislerin ve yatırım alanlarının, yatırım büyüklüklerinin ve zamansal planlamanın önemi açıkça ifade edilmiştir. Gerekli yasal düzenlemeler var olduğu hâlde faaliyetlerin olmamasının çevreye ve vatandaşlara negatif etkiler oluşturduğu vurgulanmıştır.
Beyoğlu ve Bölgesi Ticaret-Turizm Merkezi: Beyoğlu’nun ticari ve turizm merkezi olması dışında su medeniyetinin de merkezi olduğu vurgusu yapılmıştır.
Haliç Özelinde Sürdürülebilirlik
Haliç’in Temizlenmesi: Nisan ve Mayıs aylarında geçen yıllardan daha da uzun süreli bir müsilaj beklentisinin varlığına dikkat çekilerek, yapılan bilimsel değerlendirmeler bu hususta ihmallerin varlığını ortaya koymuştur.
Sudaki Hareketliliğin Sağlanması: Yapılan bilimsel çalışmalar ve analizler ışığında, sudaki hareketlilik ve suda yaşam, suda çeşitlilik ilkleri yine BM Kalkınma ajansının önem verdiği yeni konularken, tehlike sinyali altındaki oksijenlendirme ve buna bağlı çeşitlilik için farkındalık ve uyarı mahiyetinde çalışmaların bir an evvel ortaya konulması ve bunların kamuoyu ile paylaşılması gerektiği ifade edilmiştir.
Haliç ve Çevresinin Yaşanabilir Alan Olarak Etkin Kullanılması: Pırıl pırıl bir Haliç; su ve sürdürülebilirlikte ilk çağrı olarak düzenlediğimiz bu programda etraflıca ele alınmıştır. Haliç için yerel yönetimler ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın birlikte çalışma yapması gerekliliği önerilmiştir.