Ayasofya’yı yapımından bu yana geçen 1483 yıldır havalandırarak ayakta tutan yeraltı yapılarının üç boyutlu görüntülenmesi projesinde elde edilen veriler, Uluslararası Ayasofya Sempozyumu’nda bilim dünyasıyla paylaşıldı.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Ayasofya Müzesi iş birliğiyle Ayasofya’nın müze olarak kullanıldığı dönemde başlayan “Ayasofya Yeraltı Yapılarının Üç Boyutlu Görüntülenmesi ve Belgelenmesi Projesi” ile Ayasofya’yı havalandırarak rutubetten koruyan 936 metrelik yeraltı menfezleri ve yapılarının üç boyutlu taraması yapıldı. Daha önce girilemeyen yerlere girilerek yeni yeraltı mekânlarının keşfedildiği projenin sonuçları sempozyumda bilim dünyasına sunuldu.
Ayasofya’nın sosyal, ekonomik ve politik koşullar nedeniyle yapılı çevresiyle birlikte geçirdiği değişikliklere odaklanan Uluslararası Ayasofya Sempozyumu, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi tarafından 24-25 Eylül 2020’de çevrimiçi olarak düzenlendi.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Hasan Fırat Diker, Doç. Dr. Mine Esmer, Dr. Öğr. Üyesi Alidost Ertuğrul ve İstanbul Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Öğr. Gör. Arkeolog Ali Hakan Eğilmez yürütücülüğünde 29 Haziran-16 Temmuz 2020 tarihlerinde gerçekleştirilen “Ayasofya Yeraltı Yapılarının Üç Boyutlu Görüntülenmesi ve Belgelenmesi Projesi”nde elde edilen veriler, sempozyumda katılımcılarla paylaşıldı. Ayasofya’nın yeraltı yapılarında hava sirkülasyonunu engelleyen moloz ve çamur birikintilerinin giderilmesine yönelik gerçekleştirilen proje ile yapının sürdürülebilir korunmasına katkı sağlamak amaçlanıyor.
936 metrelik alan tarandı
Projenin yürütücülerinden Doç. Dr. Hasan Fırat Diker çalışmalara dair önemli bilgiler paylaştı. Çalışmanın amacının Ayasofya’nın zemin altında kalan havalandırma menfezleri, mezarlar, kuyular ve diğer yeraltı yapılarını anlamaya ve belgelendirmeye yönelik olduğunu söyleyen Diker, “İklimlendirme, zemin suyunu kontrol etme, yağmur suyunu tahliye etme ve su tesisatı gibi ihtiyaçları gidermek için yapılmış bu mekânlar, erişilebildikleri nispette üç boyutlu olarak taranıp belgelendirilmiştir. İçi dolu su kuyularına da uzman dalgıç marifetiyle inilerek, su altı fotoğrafları çekilmiştir. Çalışma kapsamında Ayasofya iç narteksi altındaki büyük mekân ile bu mekânın kuzey ve güney ucundan farklı yönlere devam eden tüneller taranmıştır. Toplam 668 metre uzunluğundaki yeraltı yapısı dijital taramayla, 268 metre uzunluğundaki yeraltı yapısı da geleneksel yöntemlerle el ile ölçülmüştür.” ifadelerini kullandı.
Çalışmaya ilk olarak iç nartekste İmparator Kapısı’nın güneyindeki kapaktan inerek erişilen mekândan başladıklarını belirten Diker, “Bu mekânın gerek menfezlerin havalandırılması, gerekse menfezlerden gelen su hattının dağılımı için ihtiyaç duyulan bir istasyon olarak kullanıldığı değerlendirilebilir. Üçer tünelin çıktığı bu mekân Ayasofya iç ve dış yeraltı mekânları arasında bir geçiş ortamı oluşturmaktadır.” dedi.
Yeraltındaki metro ağı
Doç. Dr. Diker, zemin kat altındaki menfezlerin üzerini kapatan mermer levhaların arasındaki derz boşluklarının iç mekânla dış mekân arasındaki hava döngüsünü sağladığını anlattı. Yeraltı koridorlarının adeta bir metro ağını andırdığını ifade eden Diker şöyle devam etti:
“Koridorlar bölgede su ihtiyacını gidermeye yönelik bir altyapı sistemini gösteriyor. Kuzey-güney ve doğu-batı aksındaki tünellerin kesiştiği konum dolayısıyla burada ilk akla gelen menfezlerin Ayasofya’nın avlu ortasındaki ve yok olmuş havuz yapısı ile ilişkili olduğudur.”
Çalışmanın önemli bulgularından birinin Mimar Sinan’ın yapıya eklediği payandanın altından devam eden menfez olduğunu açıklayan Diker, “Mimar Sinan Ayasofya’yı ihya ederken Ayasofya’nın kuzey cephesine inşa ettirdiği payandanın altından o menfezin geçmesine imkân tanımış. Bizim de onun gösterdiği dikkat ve hassasiyeti mevcut yapılar için göstermemiz gerekiyor.” diye konuştu.
Kestane ağacının illüzyonu!
Ayasofya’nın dış mekânları hakkında da bilgi veren Doç. Dr. Hasan Fırat Diker üç yeni kuyunun daha tespit edildiğini belirterek şunları kaydetti:
“Biri kuzey cephesindeki kuzeybatı payandanın batısındaki demir merdivenin altında, diğer ikisi de Ayasofya türbelerinin batısında ve doğusunda olmak üzere üç kuyu daha tespit edilmiştir. Demir merdivenin altındaki kuyu yaklaşık 7 metre derinliğindedir, son bir metre ise su doludur. Bu kuyunun duvarlarında taş örgü yoktur. Türbelerin batısındaki kuyunun derinliği de yaklaşık 7 metredir. Su seviyesi zeminden yaklaşık 1,5 metre alt kottadır. Bu araştırmanın en dikkat çekici buluşu ise Ayasofya’nın güneybatısındaki yeraltı yapılarıdır. Yapıların girişinde tanımlı bir kapak olması ve girişin hemen yanındaki kestane ağacı adeta altındaki yeraltı yapısını gizleyen bir illüzyon oluşturmaktadır. Oysa bu ağacın altında dev bir yapı vardır ve ağacın kökleri toprak üzerinden tutunmuş, yapının kâgir tonozunu zaman içinde delerek aşağıya kadar inmiştir. Araştırmamız kapsamında belgelenmiş olan Ayasofya’nın hemen kuzeybatısındaki bu iki büyük yeraltı mekânının varlığı, Ayasofya gibi yıllardır araştırılmış pek çok anıt eserin yanı başında keşfedilmeyi bekleyen nice yeraltı yapısının bulunabileceğini gösteriyor.”
Bahçede görüntülenen son yeraltı yapısının girişinde molozlar arasında yer alan ve alt kısmı olmayan Osmanlı mezar taşının ise dikkat çektiğini söyleyen Doç. Dr. Hasan Fırat Diker, araştırmanın belgelenen mekânların temizlenmesine ve yapının daha rahat nefes almasına vesile olacağı belirterek, “Ayasofya’nın altyapısı anlaşılmadan üstyapıya yönelik tüm çalışmaların eksik kalacağını düşünüyoruz. Altyapısıyla beraber değerlendirildiğinde Ayasofya’nın mevcut rutubet sorununun önüne geçilecek, böylece yapının daha rahat nefes alıp vermesi mümkün olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Dünyadan araştırmacılar bir araya geldi
Açılış konuşmalarını Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı ve Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan’ın yaptığı Uluslararası Ayasofya Sempozyumu yedi oturumda gerçekleşti. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Ayasofya Müzesi, Kindai Üniversitesi, Tohoku Sanat ve Tasarım Üniversitesi, Kyoto Üniversitesi ve Calabria Üniversitesi ortaklığında gerçekleşen sempozyum, farklı ülkelerden birçok akademisyen, araştırmacı ve uzmanı bir araya getirdi.
Oturum başlıkları:
Arşiv Belgelerinde Ayasofya
İstanbul’un Hafıza Mekânı Olarak Ayasofya
Ayasofya’nın Koruma Koşullarının Çevresel Araştırması
Ayasofya’nın Taş Eserleri ve Kitabeleri
Ayasofya’nın Kubbe ve Aydınlatması
Ayasofya’nın Yeraltı Yapılarının Görüntülemesi ve Ayasofya’nın Eski Yazma ve Kaynaklar Bağlamında Değerlendirilmesi
Çağdaş Görüntüleme Yöntemlerinin Ayasofya’da Kullanımı