Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nihat Öztoprak, klasik Türk edebiyatı geleneğini 20. yüzyılda devam ettiren dîvân şairi Osman Hulûsî Efendi’nin Dîvânı’nı hem nesre çevirdi hem de kapsamlı bir incelemesini gerçekleştirdi.
1990 yılında vefat eden 20. yüzyıl mutasavvıf dîvân şairi Seyyid Osman Hulûsî Ateş Efendi’nin Dîvânı’nın nesre çevirisi ve incelemesinin yapıldığı dört ciltlik 20. Yüzyıl Mutasavvıf Dîvân Şâiri Seyyid Osman Hulûsî Efendi Dîvânı kitabı Nasihat Yayınları tarafından yayımlandı.
Prof. Dr. Nihat Öztoprak çalışmasının ilk bölümünde Osman Hulûsî Efendi’nin hayatı ve eserlerini, ikinci bölümünde edebi kişiliğini, üçüncü bölümünde Dîvânı’nın şekil ve muhteva yönünden incelenmesini, dördüncü bölümünde Dîvânı’nın metnini ve nesre çevirisini gerçekleştirdi. Beşinci ve son bölüm ise Dîvân’daki tasavvufi kavram ve terimler, âyet, hadis ve Arapça ibareler, alfabetik şiir fihristi ve sözlük kısmı ile tamamlandı.
Somuncu Baba’nın ocağında geçen şiirce bir hayat
Hulûsî Efendi’nin klasik Türk edebiyatı geleneğini 20. yüzyılda devam ettiren ve hacimli bir dîvân ortaya koyan güçlü bir şair olduğunu ifade eden Öztoprak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Anne ve baba tarafından soyu Hz. Hüseyin kanalıyla Hz. Peygamber’e ulaştığı için “seyyid” olan Hulûsî Efendi ayrıca Meşâyıhtan Şeyh Hâmidüddin-i Velî’nin (Somuncu Baba) 12. kuşaktan torunudur. Somuncu Baba’nın Darende’de kurduğu inanç ve kültür ikliminde yetişmiştir. Hâmidüddin-i Velî’den Hulûsî Efendi’ye kadar Somuncu Baba ocağında sohbetlerin şiirle süslendiği, gönüllerin ilâhîlerle coşturulduğu manevî ve sanat ikliminde yetişen Hulûsî Efendi, ataları gibi şiire meyletmiş, şiirle konuşmuş, şiirle cevap vermiş, şiirce hayat yaşamış bir şairdir. Şiirin yerini nesre bıraktığı bir dönem olan 20. yüzyılda o, şiirle fikirlerini kalıcı hâle getirmiş, bedenen ulaşamadığı yerlere şiirle ulaşmıştır. Şiiri bırakmamış hem de hacimli sayılabilecek bir dîvân oluşturarak dîvân ve tekke şiir geleneğini devam ettirmiştir.”
Hulûsî Efendi’nin kuvvetli bir dini bilgi ve kültüre sahip olduğuna dikkati çeken Öztoprak, “Gerçek sanatkâr için sadece heyecan yeterli değildir. Sadece ilim ve kültür de kuru kalabilir. Hakiki sanat eseri, kültür ve heyecanın müşterek mahsulüdür. Bir şair olarak Hulûsî Efendi’de her iki vasıf da fazlasıyla vardır. O kuvvetli bir dini bilgiye sahip olduğu kadar dini kültüre de hâkim idi. Onun şiirleri bu bilgilerin aşkla yoğrularak yansıtılmasından ibarettir.” dedi.
“Vatan ve millet derdiyle dertlenmiş şiirler yazdı”
Allah ve Peygamber sevgisiyle yoğrulmuş, vatan ve millet derdiyle dertlenmiş şiirler yazan Hulûsî Efendi’nin şiirlerinin hem zahirî hem de bâtıni anlamlar içerdiğine, esas olanın bâtıni anlam olduğuna işaret eden Öztoprak, şöyle devam etti:
“O, Allah ve insan sevgisi ile mayalanmış manevi bir atmosfer olan Somuncu Baba Külliyesi’nde yetişmişti. Bu külliye, Allah dostu Somuncu Baba’nın sırrı ifşa olunca Bursa’dan gelerek asırlar önce kurduğu ve Kâbe toprağı yaptığı, bağ ve bahçelerinde aşk gülü yetiştirilen manevi bir huzur iklimidir. Hulûsî Efendi bu huzur ikliminde Allah ve Peygamber sevgisiyle yoğrulmuş, vatan ve millet derdiyle dertlenmiş şiirler yazdı. Onun yazdığı şiirlerin bir zahirî bir de bâtıni anlamı vardır. Esas olan onun şiirlerindeki bâtıni anlamdır. Bu ise saklı, örtülü ve gizlidir. O bâtına ancak zahirden yol bularak ulaşılabilir. İslâm medeniyetinde şiir, varlıkların bâtındaki hakikatini zahirdeki mecaz ile örterek ifadesinden ibarettir. Bu yüzden şiir sözün en kısa, en özlü ve en halisidir. İslâm milletlerinde şiirin en küçük yapısı beyittir. Beyit ev demektir. Nasıl ki bir evin içinde olan biteni dışından bakılarak anlaşılamazsa, bizim şiirimizin anlamı da çoğu zaman zahirî görünüşüyle kavranamaz. Yani evde olup biteni öğrenebilmek için evin mahremi olmanız, içine girebilmeniz gerekir.”
“Zaman geçtikçe dil geçmişe yabancılaşıyor”
Çalışmanın en önemli bölümünün şiirlerin nesre çevirisi olduğunu kaydeden Öztoprak, özellikle dil ve kültüre yabancılaşmadan kaynaklanan kelimelerin anlaşılamaması meselesine burada da rastladığını, bu nedenle şiirlerin anlamını açıklayarak günümüz insanıyla Hulûsî Efendi arasında köprü kurulmasının zaruri bir hâl aldığını dile getirdi.
Geçen zaman içinde dilin geçmişe yabancılaştığını ve bunun sonucunda 20-30 sene önceki eserlerle bile insanların bağının koptuğunu söyleyen Prof. Dr. Nihat Öztoprak, “Merhum Hulûsî Efendi’nin şiirlerinin anlaşılmasında da benzeri zorluklar yaşanmıştır. Onun bazı şiirlerinin anlaşılamamasının yegâne sebebi yalnızca kültürel yabancılaşma değildir elbette. Mutasavvıf bir dîvân şairi olması sebebiyle şiirlerinin zahirî anlamının yanında bâtıni anlamı da vardır. Onları anlamak için dîvân şiirinin estetik anlayışını, tasavvufun terim ve deyimlerini, dini-tasavvufi kültürü, büyük mutasavvıfların kıssalarını bilmek gerekmektedir. İşte bu sebeple Hulûsî Efendi’nin şiirlerinin anlamlarının ortaya konması, böylece günümüz insanıyla onun şiirleri arasında köprü kurulması zaruret halini almıştı. Bu nedenle Dîvân’da yer alan şiirlerin nesre çevirisini gerçekleştirdik ve çevirinin yanında metinde bazı düzeltmeler de yaptık.” diye konuştu.
Bölümler hakkında detaylı bilgi
Birinci Bölüm: Osman Hulûsî Efendi’nin hayatı anlatılmıştır. Bu bölümde onun soyu, doğumu, lâkapları, eğitimi, gençliği, askerliği, görevleri, hac yolculukları, ailesi, ölüm fikri ve ölümü ayrı ayrı başlıklar halinde işlenmiştir. Ayrıca onun sosyal hayatı-şahsiyeti, mücadelesi ve eserleri üst başlıklar halinde değerlendirilmiştir.
İkinci Bölüm: Osman Hulûsî Efendi’nin edebî kişiliği, şiirlerinden ve sağlığında onunla birlikte olmuş kişilerden istifade edilerek hazırlanmıştır. Bu bölümde onun mahlası, dili, mecaz dili, irticalen şiir yazması, etkilendikleri, üslubu, tarzı, edebî sanatları kullanışı, şiirlerinin ahenk hususiyeti, şiir anlayışı, yazdığı kitabeleri ve nesir örnekleri ayrı başlıklar halinde incelenmiştir. Bölümün sonuna onun şikâyetleri de bir başlık altında değerlendirilmiştir.
Üçüncü Bölüm: Osman Hulûsî Efendi Dîvânı’nın incelenmesi yapılmıştır. Bu bölümde öncelikle Dîvân’ı oluşturma sebebi anlatılmış, sonra Dîvân’ın baskılarından haber verilmiş, daha sonra Dîvân’ın şekil ve muhteva hususiyetleri alt başlıklarla ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
Dördüncü Bölüm: Hulûsî Efendi Dîvânı’nın metni ve nesre çevirisi verilmiştir. Bu bölümde Dîvân metni anlam dikkate alınarak yeniden okunmuş, okuma esnasında yazma nüshasının yanında, Latin harfli neşirlerinden de istifade edilmiştir. Metin ortaya konduktan sonra her beyit tek tek Hulûsî Efendi’nin beyti yazmadaki muradı dikkate alınarak nesre çevrilmiştir. Beyitlerde geçen âyet, hadis ve kıssalara dikkat çekilmiştir.
Beşinci Bölüm: Dîvân’da sıklıkla yer alan tasavvufi kavramlar ve terimler “Tasavvufi Kavramlar ve Terimler” başlığı altında, aynı şekilde Dîvân’da yer alan âyet, hadis ve Arapça ibareler “Âyet, Hadis ve Arapça İbareler” başlığı altında alfabetik olarak listelenmiş ve açıklamaları yapılmıştır. Ardından, “Şiir Fihristi” ve “Sözlük” eklenmiştir. Böylece şiirlerde geçen tasavvufi kavramlar, âyet, hadis ve Arapça ibareler hakkında geniş bilgi verilmiş ve fihrist ile ezberindeki şiiri bulmak isteyenlere kolaylık sağlanmıştır. Son olarak eserin sonuna sözlük eklenmiştir. Sözlükte yer alan anlamlar Hulûsî Efendi’nin kastettiği anlamlardır.