Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Adalet Programı Başkanı Öğr. Gör. Buket Abanoz Öztürk’ün güz döneminde başlattığı Kriminoloji Atölyesi, Türkiye’de yeterince bilinmeyen kriminoloji bilim dalının daha fazla kişi tarafından bilinmesi, çalışılması ve sınıflarda tartışılması amacıyla düzenlendi. Öğr. Gör. Buket Abanoz Öztürk’ün yaklaşık beş yıldır verdiği Kriminoloji dersinin ürünü olan atölye, suç teorilerinin anlatıldığı videolar, alanda çalışan isimlerle söyleşiler ve öğrenci sunumlarından oluştu. Çevrimiçi düzenlenen atölye kapsamında yürütülen çalışmalar, yapılan etkinlikler ve hazırlanan dijital materyallerle birlikte atölye takvimi ve atölyenin bahar dönemi çalışma planı da bilimsel bir rapor olarak yayınlandı. Bahar dönemi başlamadan önce hocamızla atölyenin ortaya çıkış hikâyesini, hedeflerini, kriminolojinin suçlulukla mücadeledeki rolünü ve çalışmalarını konuştuk.
Çevrimiçi düzenlediğiniz Kriminoloji Atölyesi hayli ilgi gördü. Adına sık rastlamadığımız bir atölye… Nasıl ortaya çıktı, neler anlatıldı bu atölyede?
Kriminoloji Atölyesi, üniversitemizde yaklaşık 5 yıldır vermekte olduğum Kriminoloji dersinin bir ürünü aslında. Bu atölye çalışması ile kriminolojinin daha fazla kişi tarafından bilinmesini, çalışılmasını ve sınıflarda tartışılmasını hedefledim. Bu kapsamda öğrencilerimle birlikte suç teorilerinin anlatıldığı 10 video hazırladık, 2 akademik söyleşi gerçekleştirdik ve 4 hafta süren öğrenci sunumlarıyla toplam 4,166 kişilik bir izleyici kitlesine ulaştık. Bu alanda önemli çalışmaları olan sayın Prof. Dr. Füsun Sokullu Akıncı başta olmak üzere, atölye raporunu gönderdiğimiz akademisyenlerden oldukça olumlu, teşvik edici dönüşler ve ortak çalışma davetleri aldık. Bahar döneminde kurumumuz bünyesinde kendilerini ağırlamayı planlıyoruz.
“Etkin suç önleme politikalarının geliştirilmesi kriminolojik araştırmalara bağlı”
Kriminoloji suçun ölçülmesi, nedenleri, kontrolü ve önlenmesi üzerine çalışan bir bilim dalı. Dolayısıyla suçlulukla mücadelede geliştirilecek politikalar üzerinde söz sahibi, ancak Türkiye’de kriminolojiden yeterince faydalanılmadığını söylüyorsunuz, hatta bir bilim dalı olarak gelişmediğini de… Bunun sebepleri nelerdir? Bilimsel eksiklikler suçlulukla mücadeleyi nasıl etkiliyor?
Kriminoloji, Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde suçla mücadelede etkin politikaların geliştirilmesinde etkili bir bilim dalı. Örneğin, İngiltere İçişleri Bakanlığı’nda kriminolog olarak çalışan Ronald Clarke, suçun önlenmesi konusunda politikaların geliştirilmesine ve geliştirilen politikaların etkili olup olmadığının değerlendirmesine hizmet ediyor. Türkiye’de ise kriminoloji bilim dalı yeterince bilinmiyor. İlk Kriminoloji Enstitüsü’nün 1943 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde kurulmasından bu zamana kadar yaklaşık 78 yıl geçmesine rağmen kriminoloji hâlâ bağımsız bir disiplin olarak tanınmadı. Üniversitelerde maalesef hukuk fakültelerinde, sosyoloji, psikoloji veya adli bilimler bölümünde seçmeli ders olarak kendine yer bulabiliyor. Yıllar içinde her ne kadar kriminoloji alanında yürütülen çalışma sayısı giderek artsa da bu alanda yetişmiş akademisyen ve bilimsel çalışma sayısı yeterli değil. Bu durum ceza adalet politikalarında bilimsel dayanaktan yoksun stratejilerin uygulanmasına ve bir suç önleme stratejisinin işe yarayıp yaramadığının deneme-yanılma yöntemiyle anlaşılmasına neden oluyor. Maalesef akla gelen ilk yöntem ise cezaları artırmak. Basında ve sosyal medyada belirli dönemlerde belirli suçlara ilişkin haberlerin daha yoğun işlendiğini görüyoruz. Bu dönemlerde o suçun gerçekten artış gösterip göstermediği, eğer artış gösterdiyse nedenleri tespit edilmeden cezaların artırılmasının çözüm olabileceği düşünülüyor. Özellikle toplumda tepki çeken suçlardan sonra “Sallandıracaksın birkaçını bakın suç kalıyor mu?” tarzındaki yorumlar bu görüşü temsil ediyor. Oysa cezanın caydırıcı olabilmesi için cezanın şiddetinden ziyade cezanın kesinliği, çabukluğu ve orantılılığı önemli. Türkiye’de cezanın az veya çok olması değil cezanın kesinliğinde ciddi bir sorun var. Cezanın kesinliği; failin ne olursa olsun yakalanacağını, kanunda belirtilen ceza ile cezalandırılacağını ve cezanın infaz edileceğini bilmesini ifade ediyor. Maalesef ülkemizde faillerin cezanın kesin olduğuna inandıklarını söyleyemeyiz. Bilakis düzenli aralıklarla af çıkarılması cezanın kesinliği unsurunu çok ciddi bir şekilde zayıflatıyor. Hâl böyleyken, aslında etkili olmayan bir yöntemden olumlu etki beklenilmesine, nihayetinde maliyet ve zaman kaybına neden oluyor. Oysa etkin ve verimli suç önleme politikalarının geliştirilmesi kriminolojik araştırmalara bağlı. Suçu bir hastalığa benzetirsek; doktorun teşhis koyması, hastalığın neden ortaya çıktığını tespit etmesi ve tedavi için bir yol sunması gerekir. İşte toplumda işlenen suçların ne kadar, nerelerde, nasıl ve neden işlendiği tespit edilmeden suçun önüne geçilmesi de mümkün olmaz.
Alanın ilk bibliyografyası hazırlanıyor
Atölyenin devamında feminist kriminoloji başlığı ve bibliyografya çalışması dikkat çekiyor. İki başlıkta da neler üretileceğinden biraz bahseder misiniz?
Bahar döneminde atölye kapsamında 3 akademik söyleşi, kriminoloji teorileri konusunda 3 video ve bir bibliyografya çalışması hazırlamayı planlıyoruz. Türkiye’de henüz yayınlanmış bir Kriminoloji Bibliyografyası çalışması mevcut değil ve bu anlamda hazırladığımız bibliyografya çalışması bir ilk olacak. Türkiye’de ilk kriminoloji enstitüsünün kurulduğu 1943-2021 yılları arasındaki 78 yıllık dönemde yayınlanan kitap, makale ve dijital materyallerin derlendiği bir bibliyografya hazırlayarak hem bilimsel gelişime hem de öğretim faaliyetine katkı sunmayı hedefliyoruz.
Feminist kriminoloji ise kriminoloji literatüründe ortaya koyulan birçok teorinin erkek egemen bakış açısının ürünü olduğuna dikkat çekerek, elde edilen bulguların kadınlara genelleyemeyeceğini ve “Kadınlar neden suç işler?” sorusuna cevap aranması gerektiğini savunur. Kadına yönelik şiddet çalışmalarıyla gelişen bu teori, kadınların neden erkeklere kıyasla daha az suç işlediğine odaklanmış ve kadın olmanın başlı başına açıklayıcı bir değişken olarak ele alınması gerektiğini savunmuştur.
“Sanayileşme ve şehirleşme yeni suç tiplerini ortaya çıkardı”
Suç olgusu insanlığın doğuşundan itibaren olan bir olgu. Değişen sosyal yapılar, ekonomik düzenler, kişisel ihtiyaçların evrilmesi ve bu bağlamda dijital dünyanın egemenliği üzerinden suç ve cezaları nasıl değerlendirirsiniz?
Evet, gerçekten de suç insanlık tarihi kadar eski bir olgu. Bilinen ilk suç hikayesi olan Habil ile Kabil’den bu zamana kadar suç türleri, işlenme yöntemleri, zamanı ve etkisi değişse de hep var olmuş ve var olmaya da devam edecek. Örneğin, 17. yüzyılda İngiltere’de sahte üretim yaparak madeni paranın değerini düşürmek çok ağır bir suç olarak görülmüş ve faillerin hadım edilmesi ve sağ ellerinin kesilmesine hükmedilmiş. Günümüzde ise parada sahtecilik, Türk Ceza Kanunu’nun 197. maddesinde hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılıyor. 21. yüzyılda en fazla korunmaya muhtaç hukuki değerler ise güvenlik ve mahremiyet. Nitekim sanayileşme ve şehirleşme bir taraftan çevre, trafik, atom ve gen teknolojisi gibi yeni alanlarda daha önce görülmemiş ihlal türlerini doğururken; diğer taraftan internet suçları, ekonomik suçlar, örgütlü suçluluk ve terör suçları gibi karmaşık nitelikte yeni suç tiplerini ortaya çıkardı. Bilişim suçları ve siber suçlar olarak adlandırılan internet üzerinden işlenen suçlar, sistemlere izinsiz girme, kredi kartı sahteciliği ve dolandırıcılığı gibi birçok suç tipi ortaya çıktı. 1970’li yılların başından itibaren istikrarlı bir şekilde artan suç oranları, sınır aşan suçluluk, suç işleme yöntemlerindeki değişmeler ve suçların aydınlatılmasında yaşanan zorluklar gittikçe artan bir güvenlik ihtiyacını beraberinde getirdi. Bu durum ceza hukukunun sınırlarında önemli değişiklikler meydana getirdiği gibi suçla mücadelede de dijitalleşme ile mahremiyet alanına yeni müdahale şekillerini mümkün hale getirdi. Kamusal alanda yirmi dört saat yapılan kameralı gözetleme faaliyetinden, hepimizin cep telefonlarında, arabalarında hatta akıllı saatlerinde yer alan GPS bilgisi ile kişinin konumunu izlemek, geriye dönük olarak hareketlerini görmek artık çok daha kolay. Dolayısıyla bir taraftan suçla mücadelede kriminolojik araştırmalara dayanan küresel bir bakış açısına ihtiyaç duyulurken diğer taraftan temel hak ve özgürlüklerin korunmasına olan ihtiyaç da bir o kadar arttı.
“Amacım farkındalık oluşturmak”
Hem Adalet Programı hem de Hukuk Fakültesi öğrencilerine beş yıldır Kriminoloji dersi veriyorsunuz. Bu dersin kapsamından ve öğrencilerin derse ilgisinden söz eder misiniz? Öğrencilerin alanla ilgili ders almaları Kriminoloji Atölyesini daha da anlamlı kılmıştır.
Aslında Kriminoloji dersini sadece Adalet Programı ve Hukuk Fakültesi öğrencileri değil Mühendislik Fakültesi’nden, Güzel Sanatlar Bölümüne kadar oldukça farklı alt yapılara sahip öğrenciler alıyor. Bu hem dersin işlenişini hem de çıktılarını oldukça verimli hale getiriyor. Suç bilimi herkesin ilgisini çekiyor. İnsan neden suç işler, suç nasıl önlenebilir gerçekten merak ediliyor. Suç davranışını açıklamaya çalışan teoriler öğrencilerin ufkunu açıyor. Suçun önlenmesine ilişkin önerilen grup terapisinden sokak aydınlatmasına, şehir planlaması kadar çok çeşitli stratejiler ilgi çekiyor. Kriminoloji Atölyesi de evlere hapsolduğumuz bugünlerde oldukça keyifli sunumlarla, akademik söyleşilerle ve dijital imkanlardan faydalanarak bizlere farklı bir pencere açma imkânı sundu. Katkıları için konuklarımıza ve öğrencilerimize teşekkür ediyorum.
Ceza hukuku ve kriminoloji alanında araştırmalar yürütüyorsunuz. Çalışmalarınızdan da biraz bahseder misiniz?
Doktora çalışmamı ceza hukuku alanında yürütüyorum. Ceza hukuku, ultima ratio (son araç olma) ilkesi gereği ceza hukukuyla korunması gereken hukuki değerlerin ihlal edilmesini suç olarak düzenleyen, bu suç tiplerine uygun yaptırımlar öngören bir bilim dalı. Bunu yaparken suç davranışını bilimsel olarak değerlendirmeye çalışan, suçu unsurlarına ayıran, insan davranışını hareket teorileri ile anlamlandırmayı hedefleyen, bilhassa suçun manevi unsuru ve kusur alanında derin tartışmalar yürüten çok köklü bir hukuk dalı. Ceza adalet politikalarında olukça önemli bir etkisi olan ceza hukukunun, kriminolojiden bağımsız bir gelişim gösterebileceğini düşünmüyorum. Tüm bu süreç kriminoloji olmadan bilimsel olarak yürütülemez. Bu noktada, Hans-Heinrich Jescheck’in “Kriminoloji olmadan ceza hukuku düşünülemez. Ama ceza hukuku olmadan da kriminoloji kördür.” sözünü oldukça anlamlı buluyorum. Yüksek lisansımı ise “Kamusal alanda kameralı gözetlemenin suçun önlenmesindeki etkisi ve elde edilen delillerin hukuka uygunluğu sorunu” konusunda yazdığım tez çalışması ile tamamladım. Bu çalışma daha sonra On İki Levha Yayıncılık tarafından kitap olarak basıldı. Çalışmada, durumsal suç önleme yöntemi olarak kameraların etkisini ve delil değerini değerlendirdim. Toplam 2,018 saha çalışmasını sistematik olarak inceleyerek kameraların belli mekânlarda ve belli suç tipleri üzerinde etkili bir suç önleme yöntemi olduğu sonucuna vardım. Bunun dışında, İstanbul Adliyesi 4. Çocuk Ceza Mahkemesi’nde yaklaşık 5 ay kadar çalıştım. Bu süreç zarfında, ekip arkadaşlarımla 2005-2018 yılları arasında mahkemenin vermiş olduğu tüm eğitim tedbirli dosyaları tarayarak tedbirin sürecini değerlendirdiğimiz bir çalışma yürüttük. Çok yakında bu çalışmanın sonuçlarını yayımlamayı planlıyoruz. Üniversitemiz bünyesinde de yaklaşık 5 yıldır verdiğim Kriminoloji dersi ve yürüttüğüm Kriminoloji Atölyesi ile bu alanda bir farkındalık oluşturmaya çalışıyorum.
Söyleşi: Kübra Erten / Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü