Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Aya İrini Kilisesi, Kapalıçarşı gibi önemli kültür miraslarının bulunduğu Tarihi Yarımada’nın üstü kadar yer altı da şaşırtıcı ve heyecan verici yapılara sahip. Yüzlerce yıldır karanlığın egemenliğindeki sarnıçlar, su yolları, mahzenler, çukur çeşmeler, maksemler gibi. Suyun kıymetini bilen ve halkın suya ulaşımını kolaylaştıran Roma, Doğu Roma ve Osmanlı medeniyetlerinde şehrin ihtiyaçları doğrultusunda yapılmış, zamanla geliştirilmiş, onarılmış, üzerine yenileri eklenmiş bu yer altı yapıları suyun depolanması ve dağıtımının sağlanması görevlerini üstlenmiş. Suyun insanlara ulaşması için kurulan bu sistemler bugün işlevselliğini sürdürmüyor. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Kültürel Mirasın Korunması ve Yönetimi Programı yüksek lisans mezunu, tarihçi Arzu Ulaş, yer altındaki bu yapıları Osmanlı belgelerinin izinde görüntüledi, konumlarını gösteren haritalar hazırladı. Osmanlı Belgeleri Işığında İstanbul Tarihi Yarımada Bölgesinin Yer Altı Yapılarının İncelenmesi başlıklı yüksek lisans tezi kapsamında 400’e yakın arşiv belgesi inceleyen Arzu Ulaş, 285 yer altı yapısı bulguladı. Bu yapıların 59’u bugün var olmayan, 41’i ise Osmanlı belgelerinde bulunamayan ama tespit edilen yapılar. 3 yıl süren çalışmasında yer altı yapılarının bugününü ortaya çıkaran Ulaş, su ile dolu sarnıçları botla gezdi, bazı yapıları sürünerek dolaştı, bazılarında da eşya parçaları ve hayvan kemikleri görüntüledi. Belgeler ışığında ise 81 sarnıç, 30 mahzen, 15 su yolu, 11 ayazma, 5 maksem, 5 çukur çeşme, 4 yangın havuzu ve 23 adet arkeolojik mimari kalıntının günümüze ulaştığı belirlendi. Yapıların bir kısmının kullanılabilir durumda bir kısmının ise moloz yığınıyla kaplı olduğu görüldü.
285 yer altı yapısı incelendi
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer altı yapılarıyla ilgili yüzlerce belgeyi tarayan Ulaş, Tarihi Yarımada bölgesindeki 285 yer altı yapısını güncel harita üzerinde işaretledi. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul Müftülüğü ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli izinleri aldıktan sonra yapıları görüntülemek için profesyonel mağaracı ve dalgıçlarla çalışan Ulaş, bilinen ancak yeri tespit edilemeyen ve daha önce bilinmeyen yapılar ortaya çıkardı. Tarihçi Arzu Ulaş’la emek, heyecan ve cesaretle hazırlanan, kendinden sonraki çalışmalara kaynak olacak tezini konuştuk.
Arzu Ulaş Tarih mezunu ve iyi derecede Osmanlı Türkçesi biliyor. Üniversitemizde yüksek lisansa başlamasına da bu birikimi vesile oluyor. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Fırat Diker’in teşvikiyle Kültürel Mirasın Korunması ve Yönetimi Programı’nda yüksek lisansa başlayan Ulaş, “Önce Hasan Fırat Hocanın Ayasofya kitabıyla tanıştım. Sonra da üniversite öğrencilerine düzenlediği gezi-dersine katıldım, orada tanıştık ve Osmanlıca üzerine sohbet ettik. Osmanlıca bilgimi yüksek lisans programında kullanabileceğimi söyledi. Bu teşvikle yarım dönem özel öğrenci olarak ders aldım. 2018’de de yüksek lisansa başladım. Hocamın ön görüsü benim için çok kıymetliydi. Bana farklı alanda bir pencere açtı. Kültürel Mirasın Korunması ve Yönetimi Programına alan dışından öğrenci alan üniversitemin de bu fırsatı sunması çok güzel.” diye konuşuyor.
285 yer altı yapısının 59’u kayıp
Çalışma kapsamında 1000’e yakın belge inceleyen bunlardan 400’e yakınını tezine dâhil eden Ulaş, belge taramasının ardından yapıları görmek ve görüntülemek için yer altına iniyor. Mağaracı ve dalgıçlardan destek alan Ulaş çalışmasına dair şunları kaydediyor:
“Tarihi Yarımada bölgesindeki saha araştırmamda 14 yer altı yapısı Ali Hakan Eğilmez başkanlığında Galeri Mağara Grubu ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mağaracılık Kulübü üyelerinin yardımıyla görüntülendi. Tarihi Yarımada’da 285 tane yer altı yapısı inceledim. Çalışmalarımız sonucunda 285 yer alt yapısından 59’unun günümüzde mevcut olmadığını belirledim. 41’i ise Osmanlı belgelerinde bulunamayan ancak günümüzde varlığını koruyan yapılar. Yer altında gördüğümüz yapıların bazıları zamanın ve depremlerin etkisiyle kısmen tahrip olmuştu. Bazıları ise inşa teknikleri ve sanatlı yapılarıyla bizi heyecanlandırdı. Tahrip edilenler de vardı, çok farklı amaçlarla kullanılan, evsizlerin sığınağı olanlar da. Aslında yer altının serüveni hep aynı. Soyut anlamıyla yer altı kötü karakterlerin, illegal işlerin mekânı olmuş. Maliyet nedeniyle de restorasyon çalışmalarında hep göz ardı edilmişler.”
Fatih Camii Karadeniz sarnıcı ilk kez görüntülendi
Görüntülediği yapılar arasında kendisini en çok etkileyenin Fatih Camii Karadeniz Sarnıcı olduğunu belirten Arzu Ulaş, sarnıcın Yerebatan gibi kültür hayatına kazandırılabileceğini ifade ediyor.
Yaklaşık 750 metrekarelik sarnıcın görüntüledikleri arasında en büyük olduğunu da kaydeden Ulaş, “Sarnıcın giriş yeri toprağın altında kaldığı için bugüne kadar bulunamamıştı. Sarnıç hakkındaki belgeye ulaştıktan sonra literatürde yapının içerisinde 1939’da yapılan bir incelemenin olduğuna dair bilgi gördüm, resim veya nerede olduğuna dair ise bilgi yoktu. Fatih Camii’nde yaptığım saha araştırmasında Karadeniz Medresesi’nde yapılan restorasyon çalışmasında girişin bulunduğu anlaşıldı. Sarnıç, alınan izinler dâhilinde bizim çalışmamızla ilk kez görüntülendi. Zamanında halkın su ihtiyacını karşılayan bu yapı şimdilerde metruk durumda.” diyor.
İçi su dolu olan, bu yüzden botla gezilen yapının büyüklüğü karşısında şaşırdığını söyleyen Ulaş, sarnıcın zeminindeki arkeolojik dolgu tabakasının şaşkınlığını ve heyecanını iki kat artırdığını dile getiriyor. Günümüzde arkeolojik kalıntı şeklindeki bu yapıların işlerliğinden ve üst yapıdan kopuk olmalarını gelecekleri açısından kaygı verici bulan Ulaş, çalışmasının farkındalık yaratmasını umut ediyor.
Aktif su akışı keşfedildi
Arzu Ulaş’ın görüntülediği yapılar arasında; Süleymaniye Camii’nde biri daha önce bilinmeyen 2 sarnıç, İstanbul Üniversitesi’nde ilk kez tespit edilen 2 sarnıç ve 1 su dolabı ile yine ilk kez ortaya çıkarılan Topkapı Sarayı Darphane binası altındaki Darphane Sarnıcı da yer alıyor. Bunların yanı sıra Caferiye Han, Sokullu Mehmet Paşa Camii, Şehzadebaşı Camii, Sultanahmet Camii, Merkez Efendi Çilehanesi su yolları da ilk kez görüntüleniyor. Çalışma kapsamında ayrıca Büyük Yeni Han Su Yolu olarak isimlendirilen aktif su akışı olan bir su kanalı keşfediliyor. Ulaş, tüm yapılar arasında en derin noktanın 23 metre ile Süleymaniye Hamam Kuyusu olduğu bilgisini veriyor. 48 yapı bu çalışma ile ilk kez inceleniyor.
“Tarihi Yarımada’nın altında 3 medeniyetin izleri var”
Çalışmasının da ortaya koyduğu üzere Osmanlı’nın akan suyu kullandığı söyleminin artık değişmesi gerektiğinin altını çizen Ulaş, “Osmanlı bu yapıları tamir etmiş, kullanmış ve su ihtiyacını karşılamış. Su sistemi Antik dönemden itibaren geliyor, diğer medeniyetler tamir etmişler, geliştirmişler. Tarihi Yarımada’nın yer altında 3 medeniyetin izlerini görmek mümkün.” diye konuşuyor.
İstanbul’un yer altı yapılarını aydınlatmak fikriyle yola çıktığını kaydeden Arzu Ulaş, “İstanbul’un tarihi katmanlarının keşfi hafriyat çalışmaları ve imar faaliyetleri sırasında tesadüfen ortaya çıkıyor. Bu çalışmayla kepçe vurmadan da bir mirasın ortaya çıkarılabileceğini göstermek, İstanbul’un görünmeyen suretini çizmek istedik. İstanbul’un görünmeyen güzelliklerini görmek, yer altındaki somut izlerini incelemek bende büyük bir farkındalık oluşturdu. Bu farkındalığı insanlara da anlatmak, göstermek istedim.” ifadelerini kullanıyor.
Söyleşi: Kübra Erten – Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü